Pazartesi, Aralık 26, 2005

Koşturmak boş durmaktan iyidir
Boş durmak boş koşmaktan yararlı
Hoş tutmak gönlü, yas tutmaktan çok zormuş
Yaşlanmak her dökülen yaprağın arkasından ağlamak gibidir
Hayatta erken emeklilik seçim değildir, kadere bağlıdır
Yazgıdır
Hayat ince bir çizgi, narin bir çalgıdır
Yüzlerce yıl emek veren insanin
Hasat zamanı ölü tohumları mıdır?
Her güne yeni umutlarla açılan gözler
Yalanlarla aldatılan gözler
Dolanlarla ağlatılan gözler
Bir güzel sözle güler
Akıtılan her damla ter yok oluşu engeller
Negatif değillerse, art niyetli değillerse eğer, bu böyle
Devam eder
Dilediğim her şey olmuyor
Çabalar bazen çok nafile
Nargilenin dumanına benzer hayallerim
Sadece beni zehirler ve uçup gider
Kafileler gibidir insanlar
Bazen seni seyreder giderler
Herkes kendine paha biçmiş
Bende karşılıksız bir çek
Emeklerim dostluktan yana, ama olmuyor !
Anneme sordum niçin böyle
Ama baktım o da ağlıyor

Kanadımı kırdılar uçamadım anne
Savaşa soktular koşturdum
Kalbini açamayan herkesin aklına
Eğriyi doğruyu ben soktum
Sonbaharda dökülen yapraktım
İlkbaharda geri geldim ben
Aileme dostuma selamlar olsun
Gökkuşağındaki bir rengim ben

Çarşamba, Aralık 21, 2005

hakkımda birtakım bilinmeyen gerçekleri açıklıyorum.*

-kavun yemem.
-12 yaşıma kadar saçlarım pırasa gibiydi. dolayısıyla günün birinde mavi gözlü olamayacağıma kimse inandıramaz beni.
-sol elimin işaret parmağının iç tarafında kallavi bir ben var.
-i scream for ice cream.
-eskiden en sevdiğim renk kırmızıydı. artık sarı ve kahverengi hariç her rengi en sevdiğim renk kategorisine sokabiliriz.
-kalemkutum her zaman ağzına kadar doludur ama çoğu zaman sadece bir tek kalemle idare ederim.
-kalemi sağ elle, makası sol elle tutarım. yemek yerken hangi elimi kullandığımın bir önemi yoktur. sigara içerken de öyle.
-pek titiz değilimdir ama lavabodaki saç tellerine dayanamam.
-yaz mevsiminde kışı, kış mevsiminde yazı özlerim.
-adımı az kalsın deniz üstünde doğacak olduğum için deniz, nisan ayında doğduğum için nisan koymayı düşünmüşler ama sonra vazgeçmişler.
-liste yapmaya bayılırım.
-belirsizliğe katlanamam.
-fight club'ı ve matrix'i televizyonda izledim. seven'ı hala izlemiş değilim.
-toplardan çok korkarım. beden eğitimi dersleri travmatik anılardır benim için.
-denizden babam çıksa yerim. ama artık biraz zor çıkar :/
-sitcom seyrederken kondüsyon bisikletine binerek ciddi form tutmuşluğum var.
-çocukken limon kolonyası içer, mavi tenekedeki nivea kremlerinden yerdim. hala hayattayım buna rağmen.
-11 yaşındayken evden kaçmaya niyetlendiğim gecenin gününde annemle alışverişe gitmiş olduğum için sanırım, becerememiştim bunu.
-kırtasiye manyağıyım. nezih ve kabalcı'ya gömdüğüm paralarla belki de kendime süper jet bir bilgisayar alabilirdim.
-kolay ikna olurum.
-sivilce sorunumu hala daha yenebilmiş değilim.
-iflah olmaz bir procrastinator'um ve bu sözcük için türkçe bir karşılık bulmak istiyorum bir ara.



*:hadi len.

ernie, my man.


susam sokağı'nda edi bir gün öykü yazmaya heveslenir. hemen alır defterini, kalemini, kalemtraşını silgisini dizer masanın üstüne. sözlüğünü şusunu busunu hazırlar. hepsini teker teker sever okşar bir güzel. sonra arkası silgili sarı kurşun kalemlerinin her birinin ucunu açar. sıra öyküyü yazmaya gelmiştir ama bir türlü başlayamaz. bir sürü kağıt buruşturulup çöp sepetini boylar.

o benim işte.

Pazartesi, Aralık 19, 2005

hayatımda hiç bu kadar kar yağsın istememiştim. bir yandan da kaliforniya'daki portakal bahçelerimizde olmak istiyorum. ya da en güzel sahne şu olabilir: dışarıda kar yağarken biz pencerenin gerisindeki portakal bahçemizde dalından kopardığımız portakalları yiyerek kar yağışını seyrediyoruz. fonda da cohen söylesin. "she serves tea and oranges that came all the way from china," desin. çayımız da olsun earl grey. ödevimiz olmasın hiç. suluboya resim yapalım, otobiyografiler okuyalım. ağlayalım ama mutsuzluktan değil. boynumuzda el örgüsü atkılar, dizlerimizin üstünde battaniye olsun. battaniyemiz bizi yaşlı göstermesin. uyumadan hemen önce aklımızdan geçen rüya içerikli düşünceleri kağıda yazmak da zor gelmesin.

bu yaştan sonra "loser" rozeti takacak değilim elbette, ancak radyoda "kaybedenler kulübü" yayınlanıyor deseler ne de güzel dinlerim ben onu.

Cumartesi, Aralık 17, 2005

bir an için kendimi her şeyi yapmaya muktedir hissederken hemen ardından dünyanın en beceriksiz, en basiretsiz insanıymışım gibi geliyor. ve bu bana çok sık oluyor.

Cuma, Aralık 02, 2005

ben bugün öteki istanbul'a gittim.

koyu yeşil bir göz kalemim, üç boyutlu "kızlar için abdest ve namaz" kitabım, "yaratılış gerçeği serisi 9: hayvanlarda kamuflaj ve akılcı davranışlar" cd'im ve birtakım fikirlerim var artık.