Pazar, Mayıs 27, 2007

kızgın taşların üstündeki su damlaları -ya da öyle bir şeyler



hiçbir zaman öyle sinemayla yatıp kalkan biri olmadım, sinemanın özel ilgi alanlarımdan biri olduğum bile söylenemez. (currently i'm more of a tv person actually. zaten bunun dilime neler yaptığını gözlemlemektesiniz gayet.) sadece zaman zaman güzel filmler izlemekten hoşlanan, bu filmlerin bir kısmından da fazlasıyla etkilenen biriyim. ancak yakın geçmişte bir hafta filan gibi bir sürede okul arşivindeki françois ozon filmlerini yalayıp yuttuğum bir dönem oldu. bu da o filmlerden birinden fantastik bumbastik bir sahne işte.

en solda görmekte olduğunuz taş abla, ozon'un pek sevdiği oyunculardan ludivine sagnier olmakta. kendisi karnındaki ameliyat iziyle de birlikte, içimi bir fena yapıyor benim. bir de fransız aksanlı ingilizcesi var tabii. öhö öhöm. neyse, ben gidip biraz sex and the city seyredeyim. o da yetmezse biraz johnny depp fotoğraflarına bakarım internette.


az sonra yayınlayacağım şey için (yani sizin az önce izlemiş olduğunuz şey için) arama yaparken buldum bunu. "one thing lead to another" olayı. bulmuş olduğuma da sevindim.

Çarşamba, Mayıs 23, 2007

aman aman.

iki yüz sayfalık tez yazım kılavuzu da ne oluyor. kendisi kaç sayfalık olacak ki bunun?
burada.
bu ne sıcak yahu. sıcak değil de, başka bir şey. nem.
pencere açık uyumaya hoşgeldim.

Cumartesi, Mayıs 19, 2007


"and who by fire,
who by water,
who in the sunshine,
who in the night time,
who by high ordeal,
who by common trial,
who in your merry merry month of may,
who by very slow decay
and who shall i say is calling?

and who in her lonely slip,
who by barbiturate,
who in these realms of love,
who by something blunt,
and who by avalanche,
who by powder,
who for his greed,
who for his hunger,
and who shall i say is calling?

and who by brave assent,
who by accident,
who in solitude,
who in this mirror,
who by his lady's command,
who by his own hand,
who in mortal chains,
who in power,
and who shall i say is calling?"

Perşembe, Mayıs 10, 2007

we are not amused.

no, we are not. not at all. biz kim oluyoruz ki. basbayağı ben işte. badem bıyıklı kasımpaşalılar mı, aba altından sopa gösteren komutanlar mı diye düşünmek istemiyorum. yaz sonuna susuz kalıyormuşuz, kutup ayıları boğularak ölüyormuş, bunlar benim derdim olmasın istiyorum. kendime hala bir tez konusu bulabilmiş değilim, ama bununla da sıkmak istemiyorum canımı. hiçbir şeyle ilgilenmeyeyim ben. ben uyuyayım, uyandığımda her şey çözüme ulaşmış olsun. çok akıllıyım değil mi. daha önce kimsenin aklına gelmemiştir bu. şu son kurduğum cümle de amerikan sitcom'larını gereğinden fazla izlememin bir getirisi olmalı.

her neyse. polartime usülü bitirelim bu gönderi'yi. nellie mckay söylesin hepimiz için: inner peace. i don't need this, i don't see this, all i want is inner peace. evet.
ümit besen "i love you" isimli eserinde şöyle sesleniyor: if you want me, tell me tell me, if you love me kiss me kiss me. pek sevdiğimiz babyshambles çalışması "what katy did next" ise şöyle yaklaşıyor konuya: if you love her tell her you love her, you could be kissing her soon. şimdi bu durumda pete doherty'yi intihalle suçlayabilir miyiz?