Cumartesi, Ağustos 04, 2007

duvarların dili.

Duvarların boş kalması memnuniyet verici bir durum değildir aslında. Evimiz duvarlarında posterler, fotoğraflar, tablolar asılı olduğu ölçüde kişiselleşir. Eve “yaşanmışlık” kazandırmanın bir yoludur bu.

Evin dışı için de aynı şey geçerli değil midir peki? Sokaklardaki duvarlar, boyalı ve tertemizken mi; yoksa afişler, resimler, karalamalar ve yazılarla donatılmışken mi daha fazla ipucu verirler bulundukları yerde sürmekte olan yaşam hakkında? İpucu vermenin ötesinde, güzel görünme, yaşama renk katma ihtimalleri yok mudur o yazılı çizili duvarların? İnsan neden duvara yazı yazar, başka birisi buna neden izin vermek istemez?

(...)

Küçük çocukların boya kalemlerini resim defteri yerine duvar üzerinde kullanmayı tercih etmeleri ve ailelerin buna verdikleri tepkiler benzetilebilir belki bu duruma. İzin vermek ya da vermemek gibi iki tercih söz konusudur: ya yaşadığınız evi çocuklarınızla paylaştığınızı sonuna kadar kabullenip onlara sonsuz ifade hakkı tanıyacaksınızdır, ya da evde kuralları birinin koyduğunu ve bu kurallara göre istedikleri her şeyi yapmalarının mümkün olmadığını onlara kabul ettireceksinizdir. Kabul ederlerse ederler, etmezlerse etmezler. Kabul etmiş gibi görünüp sizin fark etmediğiniz gizli saklı köşelerde işlerine devam ediyor olmaları ise kuvvetle muhtemeldir.

"gündelik hayat sosyolojisi" dersi için yazdığım graffiti yazısından alındı yukarıdaki satırlar. bir duyurum var. üniversiteyi bitirme projem için pendik'te çalışırken başladığım blog'umu, kapsamı daha geniş bir şey haline getirmeye karar verdim. elbette ki internet üzerindeki bir dolu emsalinden çok büyük bir farkı yok. ama işte benim gözümün gördükleri bunlar. şu anda yapım aşamasında. ama yine de, buyrunuz.

Cuma, Ağustos 03, 2007

alamet kıyamet. bir de böyle deneyelim bakalım. gelişine göre.